İçeriğe geç

Göktürk Devleti Türk mü ?

Toplumun İzinde Bir Araştırmacı: Göktürk Devleti Türk mü?

Toplumları anlamak, yalnızca onların tarihine değil, gündelik yaşam pratiklerine, toplumsal ilişkilerine ve kimlik algılarına da bakmayı gerektirir. Bir sosyolog için “kim Türk’tür?” sorusu, yalnızca etnik bir tanım değil; kültürel, toplumsal ve tarihsel bir süreçtir. Bu perspektiften bakıldığında, “Göktürk Devleti Türk mü?” sorusu, bir milletin kökenine değil, bir kimliğin inşasına dair çok katmanlı bir tartışmanın kapısını aralar.

Göktürkler, yalnızca siyasi bir birlik değil; toplumsal yapının, cinsiyet rollerinin, üretim ilişkilerinin ve değer sistemlerinin örüntüsünü temsil eder. Onların hikayesi, bugün “Türklük” dediğimiz kimliğin sosyolojik temellerini anlamak için eşsiz bir laboratuvardır.

Göktürklerin Kimliği: Bir Etnik Gerçeklikten Fazlası

Göktürkler, 6. yüzyılda Orta Asya bozkırlarında siyasi bir güç olarak ortaya çıkmışlardır. Fakat bu devletin “Türk” niteliği, sadece genetik ya da dilsel bir kökene değil, toplumsal yapının ortak sembollerine dayanır. Orhun Yazıtları’nda “Türk budun” ifadesi, yalnızca bir halkı değil, bir toplumsal düzeni anlatır.

Bu düzenin merkezinde topluluk dayanışması, hiyerarşik ancak işlevsel bir toplumsal sistem ve cinsiyetler arası tamamlayıcılık yer alır. Erkekler, siyasi ve askerî işlevleriyle yapısal dengeyi korurken; kadınlar, ilişkisel ağların taşıyıcısı olarak toplumsal sürekliliği sağlamıştır. Bu ayrım, toplumsal cinsiyetin eşitsizlik değil, işbölümü olarak konumlandığı erken dönem bir sosyolojik düzeni yansıtır.

Erkeklerin Yapısal İşlevleri: Güç, Düzen ve Koruma

Göktürk toplumunda erkek figürü, yalnızca savaşçı kimliğiyle değil, toplumsal yapının temsilcisi olarak konumlanmıştır. Devletin hiyerarşik sistemi, erkeklerin stratejik işlevleri üzerine kurulmuştur. Kağan, “kut” sahibi olarak ilahi meşruiyeti taşır; beyler, toplumsal düzeni yönetir; askerler, toplumun varlığını korur.

Bu yapı, işlevselcilik kuramının klasik örneklerinden biridir: her birey, sistemin devamı için belirli bir rol üstlenir. Erkeklerin toplumsal rolü, fiziksel güçten ziyade yapısal bütünlüğü korumaya yöneliktir. Savaş, sadece bir çatışma değil, toplumsal düzenin yeniden üretim aracıdır. Bu nedenle Göktürk erkekliği, iktidar değil, sorumluluk üzerinden tanımlanmıştır.

Kadınların İlişkisel Bağları: Dayanışma, Anlam ve Hafıza

Göktürk kadını, toplumsal düzenin “ilişkisel omurgası”dır. O, aileyi kurar, dili aktarır, değerleri yeniden üretir. Bu açıdan kadın, bir “iletişim merkezi” işlevi görür. Toplumsal cinsiyet teorileri açısından değerlendirildiğinde, Göktürk kadınının konumu pasif değil, kültürel sürekliliği sağlayan aktif bir unsurdur.

Kağanın eşi olan hatun, sadece bir eş değil, siyasi meclisin sembolik bir üyesidir. “Devlet hatunla kağanın birlikteliğiyle ayakta durur” anlayışı, toplumsal cinsiyetin karşıtlık değil, denge temelli bir sistem olarak kurgulandığını gösterir. Kadın, duygusal ve kültürel sermayeyi yönetirken; erkek, fiziksel ve siyasi sermayeyi temsil eder. Böylece iki cinsiyet, toplumun farklı katmanlarında birbirini tamamlar.

Kültürel Pratikler: Ritüeller ve Kimlik İnşası

Göktürk toplumunda kültür, yalnızca gelenek değil, kimliğin yeniden üretim alanıdır. Ritüeller, cenazeler, bayramlar ve savaş öncesi törenler, bireyleri kolektif bilince bağlayan pratiklerdir.

Erkeklerin katıldığı savaş törenleri, “güç ve cesaretin” sembolü iken; kadınların düzenlediği anma ve dua ritüelleri, “hafıza ve birlik” duygusunu canlı tutar.

Bu noktada Émile Durkheim’ın “kolektif bilinç” kavramı devreye girer: bireylerin birbirine bağlı olduğu toplumsal ağ, bu ortak sembollerle güçlenir. Göktürk kimliği, sadece siyasi bir birlik değil; anlam, değer ve ritüel birliğidir.

Göktürkler ve Modern Türk Kimliği Arasındaki Sosyolojik Süreklilik

“Göktürk Devleti Türk mü?” sorusunu yanıtlamak, yalnızca tarihî bir doğrulama değil, bir toplumsal devamlılık arayışıdır. Göktürklerin dili, kültürü ve toplumsal örgütlenme biçimi, bugünkü Türk kimliğinin erken formunu oluşturur.

Aile yapısında dayanışma, devlet sisteminde işlevsel hiyerarşi, kadın-erkek ilişkilerinde tamamlayıcılık — tüm bunlar, modern Türk toplumunun sosyolojik temellerine yansımıştır.

Ancak moderniteyle birlikte bu dengeler dönüşmüştür. Bugün “göklere çıkarılan erkek kahramanlık” anlatısı ile “görünmeyen kadın emeği” arasındaki dengesizlik, tarihsel köklerinden kopmuş bir sosyolojik kırılmayı işaret eder.

Toplumsal Düşünceye Davet: Biz Bugün Kimiz?

Göktürk Devleti, evet, Türk’tür — ama bu “Türklük” bir ırkın değil, bir toplumsal modelin ifadesidir. Birlik, denge ve karşılıklı saygı üzerine kurulu bir yaşam biçimi.

Bugün bu tarihsel mirası anlamak, yalnızca geçmişi bilmek değil; toplumsal rollerimizi, ilişkilerimizi ve kimliğimizi yeniden düşünmektir.

Son olarak, okuyucuya bir sosyolojik soru bırakalım: “Biz bugün kendi toplumsal rollerimizi nasıl tanımlıyoruz? Göktürklerin dengesi mi, yoksa modern dünyanın kopukluğu mu bizim kimliğimizi belirliyor?”

Belki de bu sorunun cevabı, hem bireyin hem toplumun yeniden inşasında gizlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet bahis sitesisplash